İzleyiciler

27 Ocak 2015 Salı

YANLIŞ NUMARA :)

 AAMİR KHAN'IN EN SON YAYINLANAN FİLMİ 
PK (PEEKAY)  :)



Bir süredir izlemeyi ertelemiştim. Dün dayanamadım ve izledim. Aamir Khan hayranı olarak bunu da yine çok sevdim. Zaten Aamir'in sevilmeyecek bir filmi yok benim için. Ama bu film ayrı bir güzeldi. Güldürmekte yine muhteşemdi. Aamir'in çoğu filminde ders verici nitelikler bulunur. Bu film de dini konulara değinilmiş.Film de ülkede ki din farklılığını, fazlaca din olmasını incelemişler. Film de tüm dinleri sorguladığını görüyoruz. Ama bence daha çok Hinduizm dini sorgulanmış. Bu yüzden de hindistanda ki topluluklar filmi protesto etmişler,gösterimden kalkmasını istemişler,dava bile açılmış. Bu kadar karşı durulmasına rağmen PK filmi büyük bir gişe yapmış Aamir in en iyi filmleri arasına girdi. Ben filmi beğendim. Yine anlatmak istediğini çok güzel anlatmış :) 

Fragmana göz atabilirsiniz :)



Filmi özetlersek;

Aamir başka bir gezegenden Dünya'yı araştırmak için yeryüzüne iner. Ama çıplak bir şekilde. Çünkü onun gezegeninde kıyafet yok, konuşmakta yok ve herkesin kulakları tabiri caizse kepçe şeklindeymiş :) Sadece boynunda bir kolyesi var. Bu kolye onun uzaktan kumandasıymış bu sayede sinyal gönderdiği zaman diğer gezegendeki arkadaşları onu almaya gelebilecekti. İner inmez bir adamla karşılaşır koşarak onun yanına gidip onu incelemeye başlar. Ama adam bizim uzaylının kolyesini çalıp uzaklaşır. Hikaye bu şekilde başlar.



Jaggu adında da bir kızımız var. Belçika da gazetecilik okuyor. Orada da Safaaraz adında mimarlık okuyan biriyle tanışır aşık olurlar.
Hint filmlerinin en güzel yanı :)) 

Daha sonra bu ikilimiz bir şekilde ayrılırlar. Jaggu da Delhi ye döner.  Muhabirlik işi yapıyordur. Arkadaşıyla metrodayken bizim sevimli uzaylı da biner.
(Tanrıyı arıyor :) )
Jaggu onun hikayesini merak eder bu yüzden sürekli onu takip eder. Hatta tapınakta ki bölüm çok hoşuma gitmişti.
Yardım kutusundan para alıyor. Herkes hırsız diye peşine düşüyor. Ama yüzüne tanrıların resimlerini yapıştırıyor kimse vurmasın diye. :)

Daha sonra uzaylımız ev kiraları pahalı diye kendini hapse attırıyormuş. 
Mesela bu şekilde :)

Daha sonra yukarıda ki olaydan dolayı hapse girer. Jaggu da polis memuruna rüşvet verir ve uzaylımızın yanına gelir.

PK isminin karşılığı sarhoş. Eee uzaylı sonuçta ama herkes içmiş gibi davrandığı için PK diyor :)
Hikayesini anlatmaya başlıyor. 
Burada jagguya dünyalı olmadığını söyler. Tabi inanmıyor en başta.

:))

İlk geldiğinde konuşamıyordu. Her bilgiyi kendine kopyalaması için bir insanın elini 6 saat tutması gerekiyormuş. bu yüzden her gördüğü ele atlıyordu :)


Bu müzikal de çok hoşuma gitti :)



Tanrı yı neden aradığını her şeyi anlatır. 
kumandasını nasıl bulabileceğini kime sorsa bu yanıtı verir. PK de tüm dinlere göre dua etmeye çalışır. Ganj nehrinde yıkanır, vaftiz olur, çeşitli heykeller alır... Sürekli dua eder ama artık neye dua edeceğini karıştırır.


İkiside hapisten çıkar. PK Dünyalı olmadığını Jagguya ispatlamaya çalırken bir amca gelir ve sonra inanır :)
    

Jaggu PK nin kumandasını bulmaya yardım edeceğine söz verir.


Bu noktadan sonra PK sorgulayarak, yanlış ve doğruyu insanların ayırt edebilmesi için sorduğu sorularla insanları şaşırtarak düşündürmeye yönlendirir. Eğer bollywood filmlerine bir nebze aşina iseniz sonunda da hoş bir surpriz yapmışlar. 

Ben tavsiye ederim. Çevremdeki izleyen insanlardan da kötü bir yorum duymadım. Çoooookkkk sevdimm.  :))

İYİ AKŞAMLAR :)

26 Ocak 2015 Pazartesi

Ailesi için çok fedakarlık yapan bir babanın hikayesi.

LA VİTA é BELLA (HAYAT GÜZELDİR)

1997 İtalya yapımı bir film. İzlediğim en etkileyici filmdir benim için. Çünkü bir filmde etkilenip ağlamam gerçekten çok zordur. Ama bu filmde ilk kez ağladım hatırladıkça hala duygulanırım. 


Film müziği gerçekten çok etkileyici dinlemenizi tavsiye ederim :)

Filmin ilk yarısı romantik komedi şeklinde ve 2. Dünya savaşı öncesini anlatıyor . Ana karakterimiz Guido Orefice(Roberto Benigni) Arezzo dan gelen genç bir italyan yahudisir. Amcasının otelinde garson olarak çalışıyor para biriktirip kitap dükkanı açmayı hayal eder. Yerel bir okulda öğretmen olan Dora (gerçek hayatta eşi olan Nicoletta Braschi)ya aşık olur.

İlk tanışmaları, Dora'yı etkilemesi,onu nişan sırasında at ile kaçırması,evlilikleri filmde her şey çok güzel. Daha sonra Giousé adında çocukları olur. Buradan sonra ikinci yarı başlar. 2. Dünya savaşı çıkmıştır. Guido yahudi olduğu için ve giousé de onun oğlu olduğu için toplama kampına nazi tarafından götürülürler.


Kapının üzerinde yahudiler ve köpekler giremez yazıyor .O zamanda ki ırkçılık işte...

Giousénin 4, yaş doğum günü... Hediye olarak babasından tank ister.İşte bugün baba ve oğlunun kampa götürüldüğü gündür. Dora saygın bir italyan ailenin kızı olduğu için kampa götürülmüyor ama kendisi başka bir vagona atlar ve kampa gider. Buradan sonra babanın, annenin fedakarlıkları başlıyor. Kampa geldiklerinde koğuşa bir Alman nazi subayı girer ve Almanca bilen olup olmadığını sorar. Guido Almanca bilmemesine rağmen ben biliyorum der. Subay bir şeyler söyler Guido söylenenleri oğluna bir oyun oynandığını her kazanmalarında 10 puan kazanacaklarını ve 100 puana ulaştıklarında istediği tankı kazanabileceğini söylerek çevirir. 


Savaşı oğluna bir oyunmuş gibi anlatır.Guido neşesini hiç kaybetmez oğlunun psikolojisini bozmamak için hep gülümser.Son oyuna gelir sıra sürekli saklandığı dolaptan çıkmazsa tankı kazanacağını söyler babası. 


Bu son fotoğraf filmde ki babanın fedakarlığını ve büyük özverisini kanıtlıyor.

Fazla detaya inmek istemedim. Filmde anlatamadığım daha bir sürü güzel sahneler var. Sonu ise mükemmel. Son koyduğum fotoğraftaki bölümden itibaren ağlamaya başlayabilirsiniz. Bu gün yazarken bile duygulandım tekrar tekrar.

Kesinlikle izlemelisiniz. Film başından itibaren sizi kendine çekiyor. Eminim ben de edindiği yeri sizde de edinecek.

İYİ AKŞAMLAR :)

25 Ocak 2015 Pazar

Yalnızlığı çok seversek,bir gün o da çekip gider mi?

Tutunanların anlamayacağı,reddedeceği türden bir roman


Oğuz ATAY - TUTUNAMAYANLAR


Oğuz ATAY'ın ilk kitabıdır. TRT roman ödülünü bu kitap ile almıştır. 

En sevdiğim kitaplardan birisi. Genel bir olay örgüsü yok yani bu kitabı okumaya karar verirseniz bir heyecan ya da merak beklemeyin. Ama mutlaka okuyun. Kitap ana karakter Turgut ÖZBEN'in en yakın arkadaşı Selim IŞIK'ın intihar etmesiyle başlıyor. Bundan sonra kitapta Turgut ÖZBEN'in yaşadığı üzüntü sonrasını anlatıyor. Sürekli iç sesiyle konuşuyor ve ona OLRİC adını veriyor. Haketmediğini düşündüğü olayları,yanlızlığını,nasıl tutunamadığını olric ile konuşarak öyle güzel anlatıyor ki okuyan her insan bir nebzede olsa kendini buluyor bu kitapta. Oğuz ATAY mükemmel bir dil kullanıyor. Öyle farklı ve zekice yorumluyor ki sürekli okumak istiyorsun. 


 Kitap başlarken yazarın trende Turgut ÖZBEN ile tanışmasından ve Turgut ÖZBEN'İN kendisine mektup bırakılmasından bahsediyor. Mektup Turgut ÖZBEN tarafından bırakılmıştı. Mektupta kendisinin kaybolmuş bir insan olduğunu belirtiyor ve dünyaya yazarımız aracılığıyla,yazılmasında birçok insanın payı olan bir 'eser' gönderdiğini söylüyordu. Kitapta olayın gerçek olduğu belirtilirken yayımlayıcı bunun gerçek olmadığını vurgulamıştır. Kitapta geçen köyler,kasabalar,karakterler araştırılmış ve gerçekle bir alaka bulamamışlardır. 

Şimdi kitaptan alıntılara göz atalım


"-Kalmak mı gitmek mi daha zor olric?
-Kalmak efendimiz. Kim kaldı ki"


-Olric,bana edilgen bir kelime söyler misin?
-Emin misiniz?
-Evet olric. Hem de  en yakıcı olanını söyle!
-Silinmek efendimiz,yeterince edilgen mi?
-Fazlasıyla edilgen.



-Elimde olmayan şeyler var olric
-Nedir efendimiz?
-Elleri olric elleri...


-Daha keç kez ıskalayacağız hayatı olric?
-Oklarımız bitene kadar efendimiz.


-Bazen yok olmak hiç olmaktan iyidir olric!
-Yok mu olalım efendimiz?
-Varmıyız ki olric!


-Biliyor musun olric, benim bir çok dostum var.
-Görüyorum efendimiz,hepsinin sırtınızda izleri var.



-Yüreğimizde sevgili diye taşıyabileceğimizi neden sırtımızda kambur diye taşımak zorunda kalıyoruz olric?
-Herkes yerini bilseydi hayat kimseye yük olmazdı efendimiz.


-Susalım mı olric?
-Konuşsanız ne değişecek efendim.
-Hiçbir şey olric
-Susalım bir kez daha efendimiz
-Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler olric! Ağzına dolar insanın. Sussan, acıtır;konuşsan, kanatır. Susalım bir kez daha olric.


-Geldin mi olric?
-Geldim efendimiz.
-Gene başbaşayız,gene yalnız.
-Siz istediniz.


-Biliyor musun olric? Artık yalnızlığı bile çok seviyorum. Sırf onun eseri diye.


-Can çekişmek nasıl bir şey bilir misin olric?
-Hayır efendimiz,nasıl bir şey?
-Ona söyleyeceğin o kadar çok şey varken,susmaktır olric.


-Gel bir kez daha ağlayalım olric.Yaşanmışlara,yaşanmamışlara bir de hiç yaşanamayacaklara.


-Ve ben olric düşmeseydim düşlerimin sırtından zaten inecektim.





Bugünlükte bu kadar umarım keyif alırsınız.